28 Mart 2012 Çarşamba

Zarafet Tanrıçası: Audrey Hepburn

               



       








4 Mayıs 1929 tarihinde, barones bir anne ve bankacı bir babanın tek kızı olarak dünyaya gelen Audrey, 2. Dünya savaşı nedeniyle oldukça zor bir çocukluk geçirmiş. Fakat işgal altındaki Hollanda'da sahte isimle ilkokula yazıldığı yıllarda bile, içindeki star ışığı kendisini göstermekten vazgeçmemiş. Savaş biter bitmez Londra'ya taşınan Audrey, kariyerine balerinlikle ve modellikle başlamış.


22 yaşındayken ilk filmi "Young Wives Tale" ile dikkatleri çeken güzel yıldız, 2. filmi "Roman Holiday" ile Oscar ödülüne layık görülmüş. Daha sonra 4 kez daha Oscar'a aday gösterilip, iki kez BAFTA iki kez de Golden Globe'un sahibi olmuş. Özellikle Roman Holiday, Brekfast at Tiffany's ve Charade gibi filmleri, bugün bile başyapıt sayılabilecek kalitede.

50'li ve 60'lı yıllara gerek filmleri, gerek büyüleyici güzelliği, gerekse şıklığıyla damgasını vuran başarılı aktris, milyonların idolü haline gelmiş. Sadece o yıllarda değil, zarafeti ve sempatikliğiyle, 2012 yılında beni kendisine hayran bırakabiliyor. Bence bir insanın bırakacağı en güzel miras, milyonların kalbinde güzel hatırlanmaktır. Hatta o hayattayken henüz doğmamış olanların bile.



Bugün, çok sıradan gelen pek çok ürün, aslında Audrey Hepburn sayesinde hayatımıza kazandırılmış. Kapri pantolon, o döneme kadar sadece balerinlerin tercih ettiği babet ayakkabılar, Breakfast at Tiffany's sayesinde yayılan uyku maskeleri... Daha neler neler Audrey Hepburn'ü idol seçtiği için onun giydiklerini, yaptıklarını yapmak isteyen bayanlar sayesinde üne kavuşmuş. Kullandığı şeylere özenmek olayını ben de yaşadım, Breakfast at Tiffany's'teki uzun ağızlığıyla, ve Roman Holiday'de kısa saçlarıyla sigara içtiği sahnelerde, benim gibi sigaradan nefret eden birisini bile, sigara içmeye özendirmiştir. Ayrıca, Teoman'ın, Papatya şarkısında "Hani çok sevdiğin o filmi gördükten sonra, kısacık kestirip saçlarını, içtin ilk sigaranı" diye bahsettiği o "çok sevilen film" Roman Holiday'den başkası değildir tahminimce.










Dönem dönem ne moda akımları geliyor, Audrey Hepburn şıklığının modası asla geçmiyor! Bugün bile onun takıları, makyajı, elbiseleri bize yabancı değil, çok tercih ediliyor. Şıklığını, yıllarca sponsorluğunu yapan Givenchy'ye borçluğu olduğunu her fırsatta belirtmekten geri kalmamış. Hubert de Givenchy de, onun ince belini, güzel fiziğini ön plana çıkaran kıyafetleri ustalıkla tasarlamış, bizlere mükemmel bir miras bırakmış.




   Breakfast at Tiffany's (1961)'de giydiği, ünlü Givenchy tasarımı elbisesiyle.





Sadece kıyafetleri değil, makyajıyla da bir akım başlatmış, Audrey. O zamana kadar abartılı makyaj, kıpkırmızı dudaklar, yanaklar, upuzun takma kirpikler revaçtayken, Audrey'den sonra "doğal makyaj" kavramı hayatımıza girmiş. Makyaja gerek bırakmayan çıkık elmacık kemiklerine ten rengine yakın allıklar, doğal dudak rengine yakın rujlar, kahverengi tonlarında farlar, ve güzel büyük gözlerini ön plana çıkaran eyeliner.


İlk evliliğini 1954'te Mel Ferrer ile yapmış, ve bu evlilikten Sean adlı bir oğlu olmuş. Bu dönemde değil kariyerine ara vermek, en parlak dönemi olmuş. Ama daha sonra, 1969'da İtalyan ve psikiyatr olan eşi Andrea Dotti ile evlenince, sinema sektöründen biraz daha uzak kalmaya çalışmış. Ayrıca bu evlilikten de Luca isimli bir oğlu olmuş.











70'li ve 80'li yıllarda toplam 5 projede yer almış. Fakat ilerleyen yaşına rağmen, asla güzelliğinden bir şey kaybetmemiş. Hep aynı incelikte, şıklıkta kalmaya devam etmiş. 













90'lı yıllarda, Unicef'in "iyi niyet elçisi" seçilmiş, ve kanserle mücadele ettiği son yıllarında, Unicef adına Somali, Kenya vb. yerlere yardım gezileri düzenlemiş. Bu kanatsız melek, 20 Ocak 1993'te henüz 63 yaşını doldurmadan, aramızdan ayrılmış.


Masum yüzü, güzel gözleri, asil duruşu, filmlerinde sıkça gördüğümüz hınzır/çocuksu gülüşüyle tam bir masal prensesi. Boyu 1.68'miş ve kilosu da 48miş. bu asalet abidesine benzemek için nelerimi vermezdim ki? En azından boy-kilo değerlerimle ortak bir nokta buldum :)

Dış güzelliği gibi, tertemiz kocaman bir kalbi varmış bu güzel prensesin. Dünyaya pozitif bakan gülümsemesi hiç eksik olmayan Audrey'nin kendi sözleriyle, güzellik sırları:


“Çekici dudaklara sahip olmak istiyorsanız, dudağınıza tatlı sözden başkasını dokundurmayın.
Güzel gözleriniz olsun istiyorsanız,güzel insanlarla göz göze gelin, gerçek dostlar edinip sık görüşün.
İdeal beden ölçülerine sahip olmak ve hep zayıf kalmak istiyorsanız, yemeğinizi yoksullarla ve açlarla paylaşın. 
Alımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız, çocuğunuzun günde en az bir kere onu okşamasına izin verin. 
Dikkat çekici pozlar vermek istiyorsanız, yanınıza bilgelik ve tevazuyu alarak yürüyün, asla cahilce ve gururla yürümeyin. İnsanların da tıpkı elimizin altındaki eşyalar gibi, hatta onlardan çok daha fazla onarılmaya, yenilenmeye, bakım görmeye, gözden geçirilmeye ihtiyaçları vardır. 
Hiçbir insanı eskisi, bozuldu işe yaramıyor diye elinizden çıkarma hakkınız yoktur.
Hatırlayın, bir yardım eline ihtiyaç duyarsınız, kendi omzunuzdan kolunuza doğru göz gezdirin, dirseğinize ve bileğinize varın, işte orada bir yardım eli bulacaksınız.
Yaşlandıkça, iki elinizin olduğunu, birinin kendinize, diğerinin de başkalarına yardım etmek üzere yanınızda hazır beklediğini fark edeceksiniz. Bir kadının güzelliği giydiği elbisede, beden ölçülerinde ya da saçını tarayış biçiminde değildir. 
Bir kadının güzelliği gözlerinden okunmalı, çünkü gözler kalbe, yani aşkın yaşadığı ülkeye giden kapıdır. 
Bir kadının güzelliği yüzündeki benlerden değil, içinde sakladığı ruhundan okunur.”






Not: Artık http://benyazarkencokeglendim.blogspot.com/ adresinde de blog yazıyorum!

1 yorum:

  1. teoman'in papatya sarkisinda bahsettigi film a bout de suffle'dir. Godard'in filmi. Ve ilham aldigi Hepburn değil; Jean Seberg'dür

    YanıtlaSil