4 Mayıs 1929 tarihinde, barones bir anne ve bankacı bir babanın
tek kızı olarak dünyaya gelen Audrey, 2. Dünya savaşı nedeniyle oldukça
zor bir çocukluk geçirmiş. Fakat işgal altındaki Hollanda'da sahte isimle
ilkokula yazıldığı yıllarda bile, içindeki star ışığı kendisini göstermekten
vazgeçmemiş. Savaş biter bitmez Londra'ya taşınan Audrey, kariyerine
balerinlikle ve modellikle başlamış.
22 yaşındayken ilk filmi "Young Wives Tale" ile dikkatleri çeken güzel yıldız, 2. filmi "Roman Holiday" ile Oscar ödülüne layık görülmüş. Daha sonra 4 kez daha Oscar'a aday gösterilip, iki kez BAFTA iki kez de Golden Globe'un sahibi olmuş. Özellikle Roman Holiday, Brekfast at Tiffany's ve Charade gibi filmleri, bugün bile başyapıt sayılabilecek kalitede.
22 yaşındayken ilk filmi "Young Wives Tale" ile dikkatleri çeken güzel yıldız, 2. filmi "Roman Holiday" ile Oscar ödülüne layık görülmüş. Daha sonra 4 kez daha Oscar'a aday gösterilip, iki kez BAFTA iki kez de Golden Globe'un sahibi olmuş. Özellikle Roman Holiday, Brekfast at Tiffany's ve Charade gibi filmleri, bugün bile başyapıt sayılabilecek kalitede.
50'li ve 60'lı yıllara
gerek filmleri, gerek büyüleyici güzelliği, gerekse şıklığıyla damgasını vuran
başarılı aktris, milyonların idolü haline gelmiş. Sadece o yıllarda değil,
zarafeti ve sempatikliğiyle, 2012 yılında beni kendisine hayran bırakabiliyor.
Bence bir insanın bırakacağı en güzel miras, milyonların kalbinde güzel
hatırlanmaktır. Hatta o hayattayken henüz doğmamış olanların bile.
Bugün, çok sıradan gelen pek çok ürün, aslında Audrey Hepburn sayesinde hayatımıza kazandırılmış. Kapri pantolon, o döneme kadar sadece balerinlerin tercih ettiği babet ayakkabılar, Breakfast at Tiffany's sayesinde yayılan uyku maskeleri... Daha neler neler Audrey Hepburn'ü idol seçtiği için onun giydiklerini, yaptıklarını yapmak isteyen bayanlar sayesinde üne kavuşmuş. Kullandığı şeylere özenmek olayını ben de yaşadım, Breakfast at Tiffany's'teki uzun ağızlığıyla, ve Roman Holiday'de kısa saçlarıyla sigara içtiği sahnelerde, benim gibi sigaradan nefret eden birisini bile, sigara içmeye özendirmiştir. Ayrıca, Teoman'ın, Papatya şarkısında "Hani çok sevdiğin o filmi gördükten sonra, kısacık kestirip saçlarını, içtin ilk sigaranı" diye bahsettiği o "çok sevilen film" Roman Holiday'den başkası değildir tahminimce.
Dönem dönem ne moda akımları geliyor, Audrey Hepburn şıklığının modası
asla geçmiyor! Bugün bile onun takıları, makyajı, elbiseleri bize yabancı
değil, çok tercih ediliyor. Şıklığını, yıllarca sponsorluğunu yapan Givenchy'ye
borçluğu olduğunu her fırsatta belirtmekten geri kalmamış. Hubert de Givenchy
de, onun ince belini, güzel fiziğini ön plana çıkaran kıyafetleri ustalıkla
tasarlamış, bizlere mükemmel bir miras bırakmış.
Breakfast at Tiffany's (1961)'de giydiği, ünlü Givenchy
tasarımı elbisesiyle.
Sadece kıyafetleri
değil, makyajıyla da bir akım başlatmış, Audrey. O zamana kadar abartılı
makyaj, kıpkırmızı dudaklar, yanaklar, upuzun takma kirpikler revaçtayken,
Audrey'den sonra "doğal makyaj" kavramı hayatımıza girmiş. Makyaja
gerek bırakmayan çıkık elmacık kemiklerine ten rengine yakın allıklar, doğal
dudak rengine yakın rujlar, kahverengi tonlarında farlar, ve güzel büyük
gözlerini ön plana çıkaran eyeliner.
İlk evliliğini 1954'te
Mel Ferrer ile yapmış, ve bu evlilikten Sean adlı bir oğlu olmuş. Bu dönemde
değil kariyerine ara vermek, en parlak dönemi olmuş. Ama daha sonra, 1969'da
İtalyan ve psikiyatr olan eşi Andrea Dotti ile evlenince, sinema sektöründen
biraz daha uzak kalmaya çalışmış. Ayrıca bu evlilikten de Luca isimli bir oğlu
olmuş.
70'li ve 80'li
yıllarda toplam 5 projede yer almış. Fakat ilerleyen yaşına rağmen, asla
güzelliğinden bir şey kaybetmemiş. Hep aynı incelikte, şıklıkta kalmaya devam
etmiş.
90'lı yıllarda,
Unicef'in "iyi niyet elçisi" seçilmiş, ve kanserle mücadele ettiği
son yıllarında, Unicef adına Somali, Kenya vb. yerlere yardım gezileri
düzenlemiş. Bu kanatsız melek, 20 Ocak 1993'te henüz 63 yaşını doldurmadan,
aramızdan ayrılmış.
Masum yüzü, güzel
gözleri, asil duruşu, filmlerinde sıkça gördüğümüz hınzır/çocuksu gülüşüyle tam
bir masal prensesi. Boyu 1.68'miş ve kilosu da 48miş. bu asalet abidesine
benzemek için nelerimi vermezdim ki? En azından boy-kilo değerlerimle ortak bir
nokta buldum :)
Dış güzelliği gibi,
tertemiz kocaman bir kalbi varmış bu güzel prensesin. Dünyaya pozitif bakan
gülümsemesi hiç eksik olmayan Audrey'nin kendi sözleriyle, güzellik sırları:
“Çekici dudaklara
sahip olmak istiyorsanız, dudağınıza tatlı sözden başkasını dokundurmayın.
Güzel gözleriniz olsun
istiyorsanız,güzel insanlarla göz göze gelin, gerçek dostlar edinip sık
görüşün.
İdeal beden ölçülerine
sahip olmak ve hep zayıf kalmak istiyorsanız, yemeğinizi yoksullarla ve açlarla
paylaşın.
Alımlı saçlara sahip
olmak istiyorsanız, çocuğunuzun günde en az bir kere onu okşamasına izin
verin.
Dikkat çekici pozlar
vermek istiyorsanız, yanınıza bilgelik ve tevazuyu alarak yürüyün, asla cahilce
ve gururla yürümeyin. İnsanların da tıpkı elimizin altındaki eşyalar gibi,
hatta onlardan çok daha fazla onarılmaya, yenilenmeye, bakım görmeye, gözden
geçirilmeye ihtiyaçları vardır.
Hiçbir insanı eskisi,
bozuldu işe yaramıyor diye elinizden çıkarma hakkınız yoktur.
Hatırlayın, bir yardım
eline ihtiyaç duyarsınız, kendi omzunuzdan kolunuza doğru göz gezdirin, dirseğinize
ve bileğinize varın, işte orada bir yardım eli bulacaksınız.
Yaşlandıkça, iki
elinizin olduğunu, birinin kendinize, diğerinin de başkalarına yardım etmek
üzere yanınızda hazır beklediğini fark edeceksiniz. Bir kadının güzelliği
giydiği elbisede, beden ölçülerinde ya da saçını tarayış biçiminde
değildir.
Bir kadının güzelliği
gözlerinden okunmalı, çünkü gözler kalbe, yani aşkın yaşadığı ülkeye giden
kapıdır.
Bir kadının güzelliği
yüzündeki benlerden değil, içinde sakladığı ruhundan okunur.”